Bir Zamirden Ötesi: BİZ



Bir Zamirden Ötesi: BİZ - WhatsApp Image 2025 06 05 at 15.20.03

2016 yılında gündeme gelen yasa tasarısında tecavüze uğrayan kadın, tecavüz faili erkekle evlenirse fail cezaevinden çıkabilecekti. Zaten kadınların tecavüz failleriyle zorla evlendirildiği, failin korunduğu; utancın, dışlanmanın, suçlamanın kadınların omzuna yüklendiği  ve hatta ölümün kadınlara reva görüldüğü bir ülkede yaşıyoruz. Üzerine böyle bir yasa tasarısı patriyarkanın sırtını sıvazlayacak nitelikteydi. Ancak, bu tasarının karşısında ülkenin dört bir yanında kadınlar sokaklara döküldü ve tasarının hayata geçmesine izin vermedi.

Bir Zamirden Ötesi: BİZ - AD 4nXeafBx55lYussxEzFJGycmOHiaTZXyu8vS8dBjVEMCBKMkN5dcwtrpeCc3BtFzO

2023 yapımı “Ben Sen O Biz Siz Onlar” filminin yönetmeni Sevin Yaman ve oyuncusu Remziye Şentürk ile birlikte 21 Mayıs’ta İzmir Mor Dayanışma Kadın Derneğimizde film gösterimi ve söyleşi için bir araya geldik. İşte yukarıda bahsini ettiğim tasarı gündemi, izlediğimiz filmin yolculuk hikayesinin başında yer alıyor. 

Tadı damağımızda kalırcasına filmi iki kere izledik. Filmin ardından birlikte söyleşirken sorduk Sevin’e, bu filmin çıkış hikayesi nedir diye. Sevin bizi 2016’ya, o yasa tasarısının gündemde olduğu günlere götürdü. O günlerde, “Bu erkek egemen sistemin içinde ben ne yapabilirim?” sorusunu kendisine sormuş. Kendi yaşam öyküsünü de arkasına alarak, kadınlar için bir şeyler yapmaya karar vermiş:

“Tweet atmak yetmiyor, story atmak yetmiyor, meydanlara çıkmak da yetmiyor, ben ne yapabilirim? Sanatım var, kameram var ve ben bu kamerayı bir direniş biçimi olarak kullanabilirim.”

Bu sözler, söyleşideki kadınlarda ortak bir duygu yarattı. Çünkü izlediğimiz şey sadece bir film değil, bu bir hikayeydi, gerçek bir hikaye. Evet genellikle filmlerde ortak bir duyguda buluşuruz. Ama burada hem filmin konusu hem de çıkış noktası bizim ortak derdimizle ilintiliydi: Rahatsızız ve bir şey yapmalıyız.

Film izlediğimiz klasik anlatılara benzemiyor. Deneysel bir türde kurgulanmış. Bu farkın da kendini epey belli ettiği bir gösterim ve söyleşi oldu. Sevin klasik anlatıdan şöyle bahsediyor:

“Klasik anlatılarda kadın istismara uğrar, zorla evlendirilir, öldürülür ya da intihar eder. Bu sahnelerin altına da çok acıklı bir müzik konur, ağlanılır. İzleyenlere ‘Hayat çok kötü, böyle düzen mi olur, şükür benim başıma gelmedi, ben de sokağa çıkmayayım…’ dedirtilir. Benim istediğim bu değil. Sorgulatmak, ışık tutmak, provoke etmek istiyorum. En nihayetinde dayanışmayı öne çıkarmaktı benim amacım. Deneysel türün avantajı da herkesin üzerine farklı bağlar kurabilmesi. Bu benim için çok kıymetli.”

Filmde öne çıkarılmak istenen dayanışmanın, filmin yapım sürecine de sirayet ettiğini görüyoruz. Hiçbir bakanlıktan, belediyeden fon/destek almayan bu film, oyunculuğu üstlenen Remziye başta olmak üzere film ekibinin kolektif emeğiyle inşa oldu. Biraz da banka kredisi 🙂 Bu yolculuk 16 ödülü de heybesine koydu.

Bu film vesilesiyle kadın filmi nedir, neye kadın filmi denir, sanatı feminist perspektif ile nasıl ele alabiliriz konularını da tartıştık. Böyle bir iddiası olan filmde ekibin çoğunluğunu erkeklerin oluşturması elbette çelişkili olurdu. Keza bu film ekibinin de çoğunluğu kadın ve queer. Bunu bilmek, duymak, tekrar tekrar hatırlatmak, benzer örneklerin çoğalması yönünde güçlü bir motivasyon.

Patriyarkal Sonlara Karşı 

Sinema sektörü, erkek egemen sistemin elinde tuttuğu alanlardan bir tanesi. Evet sektörün içinde epey kadın var. Hatta kadınlar “sanat-sepet” işleriyle daha çok ilgilenir gibi bir kabul de var. Fakat, patriyarka kadınları bu sektörde daha çok bedeniyle öne çıkartmak, onları birer objeye indirgemek istiyor. Kamera‘man’, yönetmen, senarist, yapımcı gibi sinemanın kendi içindeki hiyerarşinin tabiri caizse yüksek yahut teknik basamaklarında kadınları görmek zor. Kadınların görünmez kılındığı, o basamaklara erişmesinin önünde ekonomik, tarihsel ve toplumsal engellerin olduğu bir gerçeklik denizinde yüzüyoruz. Var olanların adının geleceğe taşınması da aynı duvarlara çarpıyor. Kadınlar ne kadar başarılı iş yaparlarsa yapsınlar, kimlikleri başarılı erkeğin arkasındaki olmanın ötesine pek geçebilmiş değil.

“-di” diyerek devam ediyoruz çünkü sektörde ne kadar emekçi ve başarılı kadın olduğu, bugün feminist hareketin çabalarıyla daha görünür artık. İşte bugün 16 ödül almış Sevin Yaman ile birlikteyiz. Söyleşiye katılan akademisyen arkadaşımız aracılığıyla yönetmen Birsen Kaya ile tanıştık. Deneysel türü konuşurken yaratıcı ve feminist perspektif ile ortaya konan işi hep birlikte değerlendirdik. Klasik anlatılarda hakim olan acı ve çaresizliğe karşı, bu filmin incelikle ele aldığı dayanışmayla bittiğini gördüğümüzde, birbirimize yeni bakışlar, yeni isimler kazandırdığımızda “Oh be!” dedik hep birlikte. 

Kadınlar sinemada yalnızca bedeniyle ya da yardımcılık rolüyle değil; doğru, etkili, güçlü, sanatsal işlerin mimarı olarak da varlar. Ve biz kadınlar, feminist hareketin öznesi olarak, bu film gösterimine ve söyleşiye katılan kadınlar olarak buradan ayrıldığımızda izleyip tartıştıklarımızı birbirimize anlatacak ve aktaracağız. Hareketimizin görünürlük mücadelesine katkı hepimizin ellerinde. 

Bir Zamirden Ötesi: BİZ - AD 4nXeJy gSzNttKRWOAmEoTwYOfHeluDOmHGaK8Hj9euXofbf0RJa5zjQosvW H6dQ0cxTZPS 3 c1r1JAZAJ3fmhJGKIE6L6WrsXIENGIFoIMi5ViAWHZNhgA3z7btspBSApcNJ3iRA?key=nnVd78CtPHyTPB7Zlgy0Lw

Bir Adım Öne Çıkanlar

Filmde kullanılan birçok metafor üzerine konuştuk. Günlük hayatımızda da yer etmiş bazı durum ve duygularla karşılaşma anlarımız oldu. Sayılar, su damlası, yüzük ya da kapı deliği… Bunları konuşmak oldukça keyifliydi. Su damlasını gördüğümüzde bizlerin de rahatsız edici, can sıkıcı bir anın bitmesini beklerken bir şeye odaklandığımızı, ikisinin bitişini eşitlemek istediğimizi konuştuk. Sadece filmden bir sahne değil kendi hayatlarımızdan bir sahneyi görmek, bu duyguda ortaklaşmak hüzünlü bir keyifti. Hüzünlü çünkü o “rahatsız edici an”larla ilgili empatiyi ne yazık ki rahatlıkla kurabiliyoruz. 

Bir diğer ortak duyguyu da ortaklaşmadığımız yer için ifade edeceğim. Filmde gördüğümüz sayılar, yüzük ya da kapı deliği hepimizin aynı şeyi anlamadığı metaforlar oldu. İnsanın birbiriyle anlaşmaması hoşuna gidebilirmiş. 🙂 Aynı sahneye baktığımızda farklı yorumlarda buluşmak, başkasının yorumunu dinlemek, “Aa evet o da olabilir” cümlelerini duymak, doğruyu ya da yanlışı aramadığımızı, kendi penceremizden buluştuğumuzu görmek gerçekten keyifliydi. 

Filmin adında öznelerden herhangi birisi gibi görünen; ama hem filmde hem de hayatımızda özel olarak öne çıkan kelime “BİZ”. Sadece bir zamir değil. Dayanışma ile vücut bulduğumuz, el ele omuz omuza kurduğumuz çemberlerimizin öznesi. Belki bu yazıyı okuyan sen, belki paylaşan o… sonunda “biz”.  

Farklı farklı sektörlerde çalışan, işsiz, öğrenci ya da emeği görünmezleştirilen kadınlarız. Memleketlerimiz, dillerimiz, inançlarımız birbiriyle aynı değil. Tüm farklılıklarımızla kadın olmaktan kaynaklı yaşadığımız sorunlar karşısında ortaklaşıyor, bir araya geliyoruz. Bu birliktelik, yan yana geliş mücadelemizin can suyu. Biz olabilmek ise mücadelenin kendisi. 

Hayatlarımızın öznesi olarak nefes aldığımız her yerde feminizm ile buluşmaya, bu duruşu inşa etmeye, patriyarkal tahakküm ilişkilerinden ve yansımalarından kopuşarak kendi perspektifimizle işler yapabilmeye asılmalıyız. Bu deneyimlerden biri bugün 30 kadının yan yana gelip “evet işte bu” demesini sağladı. Buna çeşitli biçimlerle devam etmeliyiz. 

Bizim düne ve bugüne ait acımızı, öfkemizi yarını dönüştürme inadına çevirmemiz gerekiyor. Bizim, adları tarih sahnesinden silinen kadınları keşfedip yaşatmamız gerekiyor. Canımızın yandığı yerleri sanatımızla işlememiz gerekiyor. Elleri dibimizdeyken kilometrelerce uzağa sürüklenen kadınların ellerini sıkıca tutmamız gerekiyor. Kendi elimizi de tutulsun diye uzatmamız gerekiyor. Ve tüm bunları bir arada yaparak kadınlar için, kadınlarla birlikte yürümemiz gerekiyor.


TR