Suriye’nin kıyı bölgelerinde yaşayan Aleviler, HTŞ’nin Baas rejimini düşürüp, yönetimi ele geçirdiği 8 Aralık 2024’ten bu yana El-Kaide, El Nusra ve IŞİD artığı paramiliter gruplar tarafından hedef alınmaya devam ediyor.
HTŞ öncülüğünde tekçi ve inkârcı bir kimlik dayatması sonucunda bölgede yaşayan Aleviler, Kürtler, Dürziler ve Hristiyanlar başta olmak üzere, herkes tehdit altında ve emperyalist bir çember içinde.
Mart 2011’de, Suriye’de başlayan vekalet savaşı, HTŞ eliyle Aleviler için doğrudan bir katliama dönüşmüş durumda. 8 Aralık’tan bu yana Suriye’de HTŞ’lilerin Alevi aydınları, yazarları, akademisyenleri kaçırdıklarına dair mesajlar paylaşılıyor, olası bir Alevi katliamına dikkat çekiliyordu. Ocak ayı sonlarına doğru Humus Üniversitesine giderken Alevi akademisyen Rasha Al-Ali’nin kaçırıldığı duyuruldu önce. Sonrasında ise kaçırma, öldürme, iftira, nefret haberleri yaygınlaştı, Suriye’de Alevi katliamı soykırıma dönüştü.
Suriye’de yaşanılan gelişmelerin Türkiye’ye sıçrama ihtimali herkesi tedirgin ediyor.Türkiye’deki Alevi örgütleri, kurumları hem bu yaşanılan katliamı uluslararası kamuoyuna taşımak hem de eşit yurttaşlık talebini yinelemek için eylemler yaptı, mitingler düzenledi. Şimdi panel ve söyleşilerle yaşananları kamuoyuna açık biçimde anlatmaya çalışıyorlar.
Bu arada Türkiye’deki tek tipçi, asimilasyoncu ve inkârcı zihniyetin havarileri de “Siyasal Alevilik” tartışmalarıyla Alevileri hedef göstermeye giriştiler.
Hareketli geçen birkaç ay Alevi örgütlerine de bir dirilik getirdi. Direniş refleksleri güçlü olan bu yapılar, uzun zamandır Alevi hareketinin yeni bir dönüşüm yaşaması gerektiği gerilimiyle iç içe geçen bir örgütlenme sorunu yaşıyordu. Şu anda bu sorun çözülmüş değil ama Ortadoğu’nun hızlı akan süreci Alevi kurumlarını, toplumsal bir harekete dönüşen Alevi hareketinde biriken sorunlara müdahale etmesi için zorunlu ve hayati bir çabayı gerekli kılıyor.
Suriye için kadın inisiyatifi ve Alevi kadın örgütlenmesi
“Savaş, militarizm, cinsiyetçilik” gibi meselelerin birbiriyle ilişkisi ve bağlantısı başka bir yazıya konu olması gereken önemli bir tartışma. Ortadoğu’nun gölgesinde yaşayan bizlerin her zaman gündeminde olan şey ise kadınların bu savaş coğrafyasından nasıl etkilendiği ya da bu kaosta kendi örgütlenme ve direniş ağlarını nasıl gerçekleştirdiği.
İşte Suriye’deki yeni rejimin Alevilere yönelik katliamını ve Alevi kadınların yaşadıklarını konuşmak bu yüzden de çok önemli ve hayati.
“Ulus-devlet-savaş” gibi olgulara kadın ekseninden baktığımızda görüyoruz ki kadınlar ve erkekler savaşı farklı yaşıyor. Erkek egemen zihniyetin savaşlarda kadın bedenine ölü ya da diri saldırı biçimi hiç değişmiyor. Savaş ve çatışma, kadına yönelik şiddet, yok etme, taciz, tecavüz, kaçırılma, köle pazarlarında satılma… İşte Suriye’deki cihatçı çeteler bu anlayışla hareket ediyorlar. Bosna Hersekli kadınlar, Êzidî kadınlar, Suriyeli Alevi kadınlar, Kürt kadınlar… bu erkek egemen militarizmin hedefi. Tam da bu meseleye dikkat çekmek için 24 Nisan’da Alevi örgütlerin kadın bileşenleri ve kadın hareketi “Suriye İçin Kadın İnisiyatifi” oluşumuyla Suriyeli Alevi kadınların yaşadıklarını gündemde tutmak ve taleplerini dile getirmek üzere Samandağ’da toplandı.
Kel Dağı’nın öte tarafında kadınların hayatta kalma mücadelesi ile Türkiye’deki Alevi kadınların birlik olma ihtiyacı önemli birçok sorumluluğu da beraberinde getiriyor. Aynı zamanda bu oluşum uzun zamandır Alevi kadınlar ile kadın hareketinin azalan temasına dair önemli bir girişim de oldu.
Suriye İçin Kadın İnisiyatifi yaşanılan katliamı duyurmak ve oradaki kadınlarla dayanışma ağlarını örmek için önemli bir oluşum. Sadece eylemde birlik şeklinde bir oluşum olarak devam edecekse bile belli bir dinamiklikte tutmak gerekir. İnisiyatif, aynı zamanda Türkiye’deki Alevi kadınlar arasında birtakım köprüler kuran, katılımcılığı önemseyen, gerilimleri en asgariye indirecek bir oluşuma da dönüşebilir. Elbette bu oluşuma örgütlenmenin tüm gerilimlerini yüklememek de gerekir. Önemli bir ihtiyaçtan doğan oluşum, sadece yeni birlik ve buluşmalara dair ufkumuzu ve irademizi güçlendirebilir.
Bu ufuk taramasının içinde asıl unutmamamız gerekense ezilen bir grup olarak biz kadınların patriyarkal kapitalizmin tüm kıskaçlarına karşı politika yaparak sürekli nasıl özneleşeceğimiz ve özgürleşeceğimizi konuşmak.
Alevi kadınların içinde yer aldıkları heterojen yapılara rağmen kadın hareketiyle bağını kuvvetli tutması ve perspektiflerini buradan genişletmesi tüm kadınların cephesini güçlendirecektir.

Alevilikteki “can” kelimesi üzerinden “kadın-erkek eşitliği” miti, cinsiyetçiliğin üzerini örten bir yanılsama olarak önümüzde duruyor. Günümüz ataerkil kapitalist toplumunda “doğasında/doğalında” eşitlik tartışması tarihsel ve sistemsel olanı görmezden gelmek, demektir. Ev içi sorumluluk ve iş dağılımı, kadınlara yönelik toplumsal cinsiyet rolleri, kadınlara yönelik denetim, koruyuculuk, namus ya da baskı anlayışının Alevi toplumuna yansıma biçimlerini iyi anlamak ve tartışmak gerekir. Dernek mekanizmalarında kadınlarla kurulan ilişkilerden tutalım temsiliyet ve yönetimlerde kadınların katılımcılığını arttırmaya kadar her tartışma ataerkil kodlarla/yapılarla kıran kırana bir mücadeleyle kazanılır. Daha gerçekçi ve eşit bir ilişki anca böyle kurulabilir.
Alevi kadınlar açısından toplumsal eşitliğin talep edilmesi ve sağlanabilmesi ancak kadın hareketine yaklaşım ve mücadeleyle mümkün olabilir.
Bu oluşum “Yol bir sürek binbir” diyen Alevilerin çoğulculuğunu ve Alevi kadınların mücadelesini kadın kurtuluş hareketinin farklı renkleriyle buluşturmaya vesile olur umarım…
📷Fıratnews-Yoltv