Çadırlardan Alanlara! 8 Mart'ta Sokaklara!  - WhatsApp Image 2024 09 25 at 11.41.49 1

Bundan iki yıl önce, 6 Şubat depremlerinin ardından, bir kadın olarak çadır içerisinde çekmiştim isyan bayrağımı. Kutsal aileye, erkek egemenliğine ve kaldırılmayan o enkazlara karşı.

6 Şubat depremlerini herkes bilir, herkes hatırlar. Depremzede değilseniz bile televizyonlardan görmüşsünüzdür. Televizyonda ve sosyal medyada yansıtılan enkazlar, insanların feryatları…Çaresizlik bol bol ajitasyon ile halka sunulmuştu. 

“Büyük bir yıkım vardı, çıkış yoktu.” Sistemin her yere uzanan medyası büyük yıkımı gösteriyor, bağışlar topluyor ama o enkazların altından nasıl çıkılacağına dair tek bir söz söylemiyor, hiçbir şey yapmıyordu. Sadece çıkış değil, o yıkımların ardından artan kadın cinayetleri, şiddet, istismar da hiç gösterilmiyordu. 

Kadınlar şiddete uğradıkları birkaç odalı evlerden, tek göz çadırlara hapsedilmişti. Bu ikisinin arasındaki tek fark, bir ‘avantaj’. Birkaç odalı evde ‘kaçılabilecek’ bir alan yaratılabilir, nefes almak için bir pencere açılabilir. Tek göz bir çadırda pencere bile açılamaz, imkan yoktur, kaçacak yer yoktur. Varsa özsavunma, kadın için haktır. 

İlk günler yıkımın büyüklüğü ile oradan oraya koşturuyordum. Yıkımın büyüklüğü karşısında tek başıma bir şey yapamayacağımı anladığımda içimi bir çaresizlik, çaresizlik ile birlikte bir öfke bürümüştü. 

Bu çaresizlik ile içime dönmeye başlamıştım. Yaşadığımız yerde beş-altı aile birlikte kalıyorduk. Depremin başlarında sadece uyumaya gidiyordum sığındığımız yere, içime dönmeye başlayınca ise daha çok vakit geçirmeye başladım oralarda. Ve bu daha da içime dönmeme sebep oldu. Kadınlar sabah erken kalkıyor, yiyecek bir şeyler arıyor, kendileri buluyor ya da yardım tırlarını bekliyor, sofrayı kuruyordu. Erkekler akut dönem geçtikten sonra fiziksel kuvvet gerekmedikçe pek bir şey yapmıyor, zaman zaman yardım tırlarının boşaltılmasını organize ediyor, gün içerisinde ne yapmış olursa olsun akşam gelip aynı sofraya oturabiliyordu. Yani cinsiyet rolleri hiç değişmiyor ama kadının üzerine ‘normalden’ bin kat daha çok yük biniyordu. 

Bunlara maruz kaldıkça mutsuzluğa bürünüyordum, öfkem dişlerimi gıcırtadıyor, günlerim geçmez oluyordu. Çadırda kendimle geçireceğim özel alan da olmadığından doğaya kaçıyordum, ağaçların arasına dalıp gizli gizli sigara içiyordum (erkekler istedikleri yerde sigara içebiliyordu. Bense akraba baskısından saklanıyordum). Tarih marta yaklaşıyordu ve günlerim tekerrürden ibaret giderken, mart kapıya dayanınca “‘Bizimkiler’ bu sene nerede acaba?” diye sordum kendime. Az buçuk çeken telefonumla Mor Dayanışma’nın, Kampüs Cadıları’nın sosyal medya sayfalarına girip 8 Mart çağrılarını bulmaya çalıştım. Sonra beklediğim gönderiyi buldum: “8 Mart’ta Yeni Park’tayız”. 

8 Mart günü gidiyorum Yeni Park’a. Şimdi “bizimkiler” diye adlandırdığım kadınlar beni tanımıyor, ben de henüz onları tanımıyorum. O zamanlar örgütlü değilim ama yakından takipteyim “bizimkileri”. Parkın ortasında bir kadın çemberi kuruyoruz, herkes paylaşımda bulunuyor. Kadınlar bir aradayız ve orada kadın kimliğimizin yanına depremzede kimliğimiz de eklenmiş durumda. 

Kadınların konuşmalarını dinlerken orada kalmak istediğimi fazlasıyla fark ediyorum. Çember sona eriyor ve ardından “Dayanışma Yaşatır” pankartımıza defne yaprakları yapıştırıyoruz, dilekler tutuyoruz. Sonra kalanlarla muhabbet ediyoruz. Uzun zamandır içimde olmayan bir his oluşuyor, aitlik hissi. 

Tekrar geleceğimin sözünü veriyorum hem kendime hem tanıştığım arkadaşlara. Ve ertesi gün sabahın çok erken bir saatinde kendimi tekrar orada buluyorum. 

Çadırlardan Alanlara! 8 Mart'ta Sokaklara!  - 8 mart samandag

Aile çadırından etrafımla çatışarak çıkıp, ait olduğumu hissettiğim çadıra gidiyorum her gün. Enkazın izleri, dayanışma ile hafiflemeye başlıyor. Kendimde güç bulmaya başlıyorum, bu kolektif bir güç. 

Bu gidişlerin ardından, 1 Mayıs’ta, kadın cinayetlerinde, Evvel Temmuz’da, 25 Kasım’da sokakta buluyorum kendimi. İsyanımla, öfkemle, yoldaşlarımla! 

Çadırda, sokakta, işte, hayatın her alanında erkekliğe ve sermayeye kafa tutarken buluyorum kendimi. 

Şimdi dönüp bakıyorum da neredeyse 2 yıl olmuş çadırdan çıkıp sokaklara döküleli. 

8 Mart yeniden gelip çatmışken anımsıyorum tüm bunları. Yeni bir 8 Mart heyecanı bürüyor içimi, bu sefer İstanbul’dayım. Küçük köyümün küçük bir çadırından İstanbul’a, İstanbul’dan sokaklara dökülüyorum. 

Taksim kapatılacak olsa da, irademizle, isyanımızla 8 Mart’ta sokaklara!


TR