Çay Demlemek Asla Sadece Çay Demlemek Değildir



Çay Demlemek Asla Sadece Çay Demlemek Değildir - Basliksiz.2

Her zamanki gibi bir sabah, yine geç kalmışım, hava puslu, çöl tozu etkisiymiş. Yolda bir kedi takılıyor peşime, konuşa sevişe yürüyoruz. Bir köpek geliyor karşıdan sahibiyle. Kedi ve ben hemen siper alıyoruz. Kediler genellikle bu konuda mahirdir merakına yenilmediği sürece, hayatta kalmak ve hayatın tadını çıkarmak için kendini bariz bir şekilde önceleyerek hayranlıklara salar insanı. Ofise girdim, tozlu hissediyorum kendimi sanki. Ah şu psikoloji! Monttan çantadan kurtulup camları yarım açıyorum, malum çöl tozu işte, içeriye dolacaksa da az dolsun diyorum. Sonra tozları almakla uğraşırım. Sonunda o en sevdiğim ana yaklaşıyoruz. Çay demlemeye mutfağa yöneliyorum. Çaydanlık epey kireç tutmuş, en iyisi ısıtıcıda ısıtayım suyu, o esnada da buna kireç çözücü dökerim kaynayana kadar diyorum. Aslında bu kireç çözücü işini seviyorum. Döktüğüm zaman çıkan fışırdama hoşuma gidiyor. Bir kimyasal tepkimenin hoşuma gitmesine gülüyorum ama asla havayı solumuyorum. Bu ciğerlere zararlı bir tepkime, kaç kadın bu yüzden hastanelik oldu diye düşünüyorum. Dün diyorum, neler olmuştur kim bilir Suriye’de, Türkiye’de, dünyada. X’e siber saldırı olduğu için pek bakamadım gündeme, zaten çok da yorgundum, X kapansa da kurtulsak Elon’dan. Trump’la beraber çaydanlığın içindeki fışırdamaya atıyorum onu da hayalimde. Kireç çözücüyü yerine koyarken çamaşır suyu takılıyor gözüme. Hemen alıp tuvaletlere seğirtiyorum. Bunu da hallettikten sonra suyum çayla buluşmaya hazır artık. Çayı demliyorum sonunda. Çaydanlığın üstüyle altıysa henüz buluşmaya hazır değil. Bu büyük buluşmayı sağlayacak olan o yüce insan da benim. Bol suyla duruladıktan sonra buluşturuveriyorum ikisini. Sonra, madem el attık su ısıtıcıyı da çözdürelim diyorum kireçlerden. Birden aklıma dolanıyor “Bu ofiste benim ne işim var?” diyorum kendime. Ben öğretmendim! Bu soruyu zihnimden hemen göndermem lazım, üzülmenin kime ne faydası var? Hem biraz da kendin istemedin mi bunu? Hemen kendime yeni bir konu açıyorum. Öğretmenken bu işleri yapmazdım ama bu işleri yapan kadınlar olurdu ve nedense en yakınlarımdan olurlardı. “Abla bırak ben yıkarım.”, “Hocam valla olmaz. Sen git dersine.”, “Abla dersim boştu kahve yaptım ikimize.”, “Hocam ben yapardım, aşk olsun.” diye diye yakınlaşıyorduk herhalde. Bu işleri yapacak bir kadın illa bulunuyor işte. Şimdi bunları ben yapıyorum diye gocunmuyorum asla. Bütün bu eylemelerin başına döndüğümde “Ben buraya niye gelmiştim? Şimdi ne yapıyorum?” kısmında buluyorum kendimi elimde su ısıtıcıyla. İşte diyorum kızım gülerek, bir erkeğin asla yapmayacağı ve yapamayacağı şeyleri yapabiliyorsun. Bi’ çay demlemek için geldin ve biraz daha devam edersen az sonra dünyayı kurtarabilirsin! Birden bu düşüncem ciddi geliyor kendime. Erkeklerin de mücadele ettiği şeyleri yok saymamakla beraber gündelik yaşamdaki rahatlıkları karşısında küçük bir dehşet ve hiddet anı yaşıyorum. Şu çayı erkek demlese diyorum, sadece çayı demlerdi. Bu fikrin farklı varyasyonlarından ortaya karışık anılar buluyorum. Sonra bir sevinç geliyor içime, bizi aynı anda her şeye yetiştiren, yüzyıllarca süren ve sürmeye devam eden şeyi tam olarak bununla yeneceğimize ikna oluyorum. Sonuçta düşmanı silahıyla yenmek diye bir deyimimiz var “ata”larımızdan. Bu ataların kadın olduğuna da neredeyse eminim diyerek iyice coşuyorum ne yalan söyleyeyim.

İçim içime sığmayınca bu satırları yazacağımı düşünüyorum. Kadınlar için çay demlemek, asla sadece çay demlemek değildir ve işte biz kadınlar bu yüzden de çok ama çok güçlüyüz, diyorum. Her şey bir anda kolaylaşıveriyor, zihnim berraklaşıyor. Su ısıtıcıyı da bol suyla duruladıktan sonra gözüme altındaki elektrik bağlantısı olan kısmı takılıyor. Kirlenmiş bu da. Hemencecik sileyim diyorum, madem yaptık tam yapalım. Berrak zihnim artık meydan okumaya hazır, eylemime karşı çıkıyor ve bana şöyle diyor “Aman boşver ya!” Bu “boşver” öyle zor ki… Boşverilmiş pek çok şey içinde bizimkinin affının olmayacağını, bu boşvermenin mutlaka ama mutlaka bir bedeli olacağını biliyorum. Yemek tuzsuz diye, masa tozlu diye, gömlek ütüsüz diye olan biten pek çok şey üşüşüyor zihnime. Fakat bu bir başkaldırı ve bu başkaldırıyı sürdürmeye niyetliyim, silmiyorum işte, silmeyeceğim. Hepimiz adına isteğim şudur ki “Boşvermelerimiz bol olsun!”


TR