Yargı Paketlerinize Sığmayız!



Yargı Paketlerinize Sığmayız! - WhatsApp Image 2025 04 27 at 15.45.401

2025 yılının Aile Yılı ilan edilmesiyle feministler olarak “Hangi aile?” diye sormaya da devam ediyoruz. Aile Yılı çalışmaları kapsamında iktidarın kadınlara ve LGBTİ+’lara yönelik nefret ve sindirme politikaları adeta yarınlar yokmuşcasına, bugün olanların hesabı sorulmayacakmış gibi hız kesmeden devam ediyor. 

Hatırlayalım, “ortada hiçbir sebep yokken” 9. Yargı Paketinde kadınların sadece kendi soyadını kullanmak için mahkemeye gitme yolunun önün kapatılmasına, nafaka hakkına saldırılmasına ve zorlama hapsinin itiraz yoluna açılmasın karşı feministler olarak itirazlarımızlarla, eylemlerimizle bu maddeleri geri çektirdik.

Şimdi de 10. Yargı Paketine eklenmesi düşünülen değişiklikleri karşımıza çıkardılar. Bizleri kadınları, transları, LGBTİ+’ları AKP-MHP iktidarının, konunun diğer bir yancısı HÜDA-PAR’ın uygun gördüğü makbul vatandaşlık formunun içine varoluşumuzu tıkmaya çalışan yeni bir fermanla karşı karşıyayız.

Söz konusu kadınlar ve LGBTİ+’lar olunca taslağın, ciddi bir nefret ve cezalandırma politikası etrafında oluşturulmuş olması kaçınılmaz elbette. İktidarın yaratmak istediği korku atmosferi, karşımıza yine mizojini ve transfobi ile çıkıyor. Bu kutuplaşmış, nefretten beslenen toplumsal dinamikleri körükleyecek bazı maddelere ve tutumlara dikkat çekmek istiyoruz:

Örneğin, “Doğuştan gelen biyolojik cinsiyete ve genel ahlaka aykırı tutum ve davranışta bulunmayı alenen teşvik eden, öven veya özendiren kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılması” ya da “Cinsiyeti henüz hukuken tanınmamış translar, karşıt giysiler, toplumsal cinsiyet rollerine göre atanmış cinsiyetinden başka bir cinsiyetle özdeşleştirilen davranışlar, ifade biçimleri kıyafet tercihleri, hitap biçimleri cezalandırılması.” maddeleri dikkat çekiyor.

Özellikle bu iki maddeye baktığımızda aslında keyfi ve despotik bir tutumla karşılaşıyoruz. Yani “genel ahlaka aykırı tutum” tam olarak ne demek? İzmir Bostanlı’da giydiğimiz şort, genel ahlakı bozmazken ülkenin başka bir yerinde bozuyorsa üç yıla kadar bizi bekleyen bir hapis cezası mı söz konusu? Ya da neşeyle attığımız bir kahkahanın adli sicil kaydımızı değiştirecek sonuçları mı olacak?

Taslağın özellikle LGBTİ+’lar üzerinde ciddi bir baskı kurma gayesi taşıdığını söyleyebiliriz. 

Taslak, bilimsel çalışmalarla belirlenmiş cinsiyet uyum sürecine başlama yaşını 18’den 21’e öteliyor. Bu sürece giren transın 1 yıl içerisinde 4 kez ruh sağlığı kontrolünü zorunlu tutuyor. Tüm süreci translar açısından oldukça zor ve tamamlanması neredeyse imkânsız bir hâle getirmeye çalışıyor. Hâlihazırda transların hormona erişimi zaten güçleştirilmişken yaşamdan itildikleri bir duruma sürüklendiklerine şahit oluyoruz. Yani iktidar, yaşam hakkı ihlalini dolaylı bir yoldan işletirken kendi belirlediği şeklin dışında kalanları da kapatmak, hapsetmekle tehdit ediyor.

Yanı sıra makbul bir vatandaş inşa etmede, cinsiyet ya da yönelimi aşan bir yaklaşımı olduğunu da anlıyoruz. Uzun saçlı, küpeli bir erkek de pekala hapis cezası ile karşılaşabilecek. Ki uzun saçlı veya küpe takan erkeklerin sık sık fiziksel saldırıya uğradıkları gerçeğini düşününce makbul, muhafazakâr vatandaş görüntüsü dışında bir görüntümüz varsa sokak ortasında saldırıya uğrayabilir ya da hapis cezası alabiliriz.

İktidar, bir yönetim politikası olarak kutuplaştırdığı toplumda nefreti ve öfkeyi makbul görmediği kişilere yönlendirmenin önünü açıyor. Bu kişiler bazen göçmenler, bazen Kürtler, bazen kadınlar, bazen de LGBTİ+’lar oluyor. 

Bugün ABD, Macaristan, Polonya, Türkiye gibi pek çok ülkede faşist iktidarların bir sonucu olarak nefret politikaları aile politikaları ile güçlendiriliyor. Geçtiğimiz günlerde Trump’ın da cinsiyet ayrımcılığını körükleyen politikaları teşvik ettiğini biliyoruz. Bu açıdan bakınca bu saldırıların ekonomi politikalarıyla hiçbir ilgisi yokmuş gibi görünebilir. Ancak kapitalist sistem, kendini aile kurumu üzerine inşa ediyor. Her bir aile, hem sermaye için hem de iktidar için devamlılığının temel yapı taşı. Kapitalistlerin uzun dönemli çıkarları arasında gelecek nesillerin yetiştirilmesi büyük önem taşıyor. Bu yüzden işçi bir ailenin bir değil üç çocuğu olsun ki onlar da büyüyünce hatta çocuk yaşta işçileşsin. İş yerinde işçinin artı değerine çöken patronlar, evdeki tüm işleri (fiziksel, duygusal, psikolojik) kadınlara ücretsiz yaptırıyor. Sistemin çarkını da işte böyle döndürüyor. 

Yargı Paketlerinize Sığmayız! - AD 4nXcwSNHE7v6uMBJq cshkRroiefpQ6spnN2GZLSuFxVmHqeXw7om53Y1Ypwos36uhOAPzuKJp SQGo5nDz89XI 3H2LjX02yyze1XCbflko6uZjvWKyHrDkbryp dlfOU393SVmyCQ?key=gan w6YlT3Vpszg7Mm2aOAfn

(Görsel 2014 yılından)

Aynı iktidarın daha farklı bir politika izlediği yakın geçmişimizde festival gibi Onur Yürüyüş’leri yaptık. Hiçbirimizin genel ahlakı bozulmadığı gibi eşitlik, adalet, insan hakları gibi kavramlardan biraz daha bahsedebiliyorduk. Kürt’lerin eşit yurttaşlık talebi, toplumun büyük bir kesimi tarafından hak temelli bir şekilde ele alınıyordu.

Bugün geldiğimiz noktada binlerce siyasinin cezaevlerinde tutulduğu, bir o kadarının göçe zorlandığı, sivil ölüme terk edilen KHK’lılar, baskılanan muhalifler derken kadın cinayetlerini, çocuk işçiliğini gündemine bile almayan iktidar, gündemine aileyi alıyor; öldürülen kadınların, iş cinayetlerinde yaşamını yitiren çocukların da bir ailesi olduğunu görmezden gelerek.

Sınırlarını kendi belirlediği aileyi; en az üç çocuklu, kadının çalışmadığı aileyi; “fıtrat”la çizdiği sınırları yargı reformuyla çevreliyor. (Bu yazıyı yayına hazırlarken Sağlık Bakanı ailenin sadece anne, baba ve çocuklardan oluşabileceğini, çocuk yoksa aile olamayacağımızı, sadece karı-koca olduğumuzu da söyledi.)

Hukuki açıdansa tam bir garabet. Düşünün ki toplumun bir kesimini nefret nesnesine dönüştüren, sokak ortasında saldırıya uğramasına kapı aralayan, insanları giydikleriyle yargılayıp uygun görmediği davranışlarından dolayı cezaevine göndermekle tehdit eden bir yasa tasarısı, tüm yurttaşların esenliğini nasıl gözetebilir?

Yargı Paketlerinize Sığmayız! - AD 4nXcp4yHNJlRaZndE8bHcRrZ1ed9yVezCQ3iEHiYPpquR1gppPx18NJLgVb04nn2b8ABXnn4 pu21laYe X4Mi8 Wg38ZpTtNwsZlqviqsQv45Z2mB9TUWOfzvrwwQpKvfkJQO5sz?key=gan w6YlT3Vpszg7Mm2aOAfn

Görseldeki tarih hemen birkaç gün öncesinden. Yürütülen politikalarla kadınlar, translar, LGBTİ+’lar olarak herhangi bir şiddete uğramamız tıpkı yorumdaki gibi normalleşti. Ama bu şiddete karşı, toplumun çok farklı kesimleri bir araya geliyor, ektikleri bazı nefret tohumları filiz vermedi, çürüdü. O yerlerde dayanışma, mücadele uç verdi. 

İşte biz, çizgilerin dışına taşanlar, fıtratla kendini var etmeyenler, bu sistemle bir derdi olanlar yargı paketlerine de tanımlı ailelere de sığmıyoruz. Mücadelemizi, gücümüzü, sözümüzü bugüne değil, tırnaklarımızla yazdığımız tarihimize yaslıyoruz. Hayatımıza, varoluşumuza karşı örülen her duvarı da ya aşarız ya da çatlatırız. 


TR