Mv. Perihan Koca ile Adana’da Kadın Politikaları Raporu



Mv. Perihan Koca ile Adana’da Kadın Politikaları Raporu - WhatsApp Image 2025 03 06 at 23.29.26

“Bu rapor TÖP sözcüler kurulu üyesi Mor Dayanışma kurucularından Mersin DEM Mv. Perihan Koca ve meclis grubu hazırlığıyla ve kadın örgütlerinin katılımıyla ülkede ve özellikle Adana ilinde yürütülen kadın politikalarına dair basına sunulmuştur. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla yapılan basın toplantısı 3 Mart 2025 tarihinde gerçekleşmiştir.”

Hazırlamış olduğumuz raporun çerçevesi:

Kadın cinayetleri, boşanma oranları, nüfus politikaları, kadın istihdamı, kreş ihtiyacı ve bireysel silahlanma üst başlıklarından oluşuyor…

Belli verileri derlediğimiz 2024 yılı ülke tarihinde en yüksek kadın cinayetlerini ve ülke tarihinin en yüksek şüpheli kadın ölümünü yaşadığımız yıl olarak tarihe geçti.

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun açıkladığı raporlara göre:

  • 2024 yılında 394 kadın cinayeti ve 259 şüpheli kadın ölümü (balkondan düştü, intihar etti, kaza geçirdi vb.) kayıtlara geçti.
  • 2024 yılında Adana’da 16 kadın cinayeti, 10 şüpheli kadın ölümü
  • Kadın cinayetlerinde Türkiye’de 5. Sırada.

Bu veriler bizim için sadece sayısal veriler değil, cezasızlık politikaların geldiği aşamayı göstermesi bakımından önemli. Kadın cinayetlerinin politik olduğunu raporlarla belgeleyen bir anlam taşıyor.

Aynı şekilde 2025 ocak ayından itibaren tam 64 kadın erkekler tarafından katledildi. Bu kadınların 5’i Adana’da katledildi.

Ocak ayında öldürülen 33 kadının 8’i evli olduğu erkek, 5’i birlikte olduğu erkek, 6’sı akrabası olan erkek, 3’ü tanıdığı, 3’ü oğlu, 3’ü kardeşi, 2’si eskiden evli olduğu erkek ve 1’i babası tarafından öldürüldü. Bu ay kadınların %24’ü evli olduğu erkekler tarafından öldürüldü.

Adana’da katledilen kadınların hepsinin ayrı hikayeleri vardı; ancak ortak noktaları erkekler tarafından katledilmiş olmalarıydı.

  • Fatma Kocaklı evinde av tüfeği ile vurulmuş halde ölü bulundu.
  • Erkek Mehmet Tehçi aynı aileden 3 kadını, Ferdane Tehci’yi, Semiha Tehci’yi, Hüsne Tehci’yi katletti.
  • Gamze Alır, Murat A. tarafından tabancayla öldürüldü.

Bireysel silahlanma

Birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de silahlar sık sık kadınları kendi evlerinde öldürme, tehdit etme ve korkutma aracı olarak kullanılıyor. Pek çok ülkede olduğu gibi Türkiye’de ruhsatlı veya ruhsatsız ateşli silahlar ev içi cinayette en sık kullanılan silahlar olmaya devam ediyor. Bu nedenle, silahsızlanma ve silah kontrolü kadınların güvenliğiyle ilgili doğrudan ilişkili bir durumdur.

Türkiye’de kadınlara karşı ölümcül şiddet riskini azaltmak için, aile içi şiddet ve ateşli silah yasası maalesef düzenlenmiş değil. Bazı ülkelerin ev içi şiddet yasaları ateşli silah mülkiyetine referanslar içeriyor ve ateşli silahlar yasası ev içi şiddeti referans alıyor. Ancak ülkemizde ateşli silah yasası ev içi şiddete yer vermiyor.

Ülkemizde her yıl ortalama 4500 kişi bireysel silahlarla ölürken kadın cinayetlerinde katledilen kadınların büyük çoğunluğu ateşli silahlarla katlediliyor.

Bireysel silahlan bir yandan bir toplumsal şiddet sorunu haline gelirken diğer yandan erkek şiddetinin en vahşi araçlarından birisi konumuna gelmiştir. Bireysel silahlanmalarla ilgili hiçbir tedbirin alınmaması ve erkeklerin silahlanmaya adeta teşvik edilmesi de kadınlara yönelik bir şiddet politikası halini almıştır. Kadın cinayetlerindeki istatistikler de bu söylediğimizi doğruluyor.

Son olarak 2025’in şubat ayı kadın cinayet verileri açıklandı. Şubat ayı içinde öldürülen kadınların 17’si ateşli silahlarla, 8’i kesici aletle, 3’ü boğularak, 2’si darp edilerek, 1’i yakılarak öldürüldü. Şubat ayında öldürülen kadınların yüzde 52’si ateşli silah ile öldürüldü.

ADANA BİREYSEL SİLAHLANMADA İLK 5 ŞEHİRDEN BİRİ

Dolayısıyla bireysel silahlanma en çok kadınlar için kullanılıyor. Bir an önce meclisin bireysel silahlanmayı kadın cinayetleri ve aile içi şiddet kapsamında kadınlar lehine düzenleme yapılması gerekmektedir.

Ve hal böyleyken, ülke tarihinin en yüksek kadın cinayetlerinin yaşandığı 2024 yılını, 2025 yılının aile yılı ilan edilmesiyle geride bıraktık. 2025 yılının aile yılı ilan edilmesi rastgele bir muhafazakâr refleks değil, kapitalizm ile patriyarkanın evliliklerinin girdiği krizi ifade ediyor. 2023 itibariyle ülke nüfusunun yaş ortalamasının yükseldiği, genç nüfus oranını düşmeye başladığı bir döneme girdik.  Doğurganlık oranlarının düştüğü, boşanma oranlarının arttığı bir dönemdeyiz. Şüphesiz bunda kadın mücadelesinin büyük bir payı var. Patriyarkal ilişkilerin çekirdeği olan aileye zoraki katlanma, aileye boyun eğme, aile uğruna fiziksel ve psikolojik şiddete, mutsuz bir yaşantıya maruz bırakılma birçok kadın tarafından daha fazla sorgulanıyor.

Boşanma oranlarına dair güncel bir veri:

Boşanan çiftlerin sayısı: 2023 yılında 173 bin 342 iken

  2024 yılında 187 bin 343 oldu.

Bu verilere göre: 1000 nüfus başına düşen boşanma sayısını ifade eden kaba boşanma hızı 2024 yılında binde 2,19 olarak gerçekleşmiştir. Bu oran cumhuriyet tarihinin en yüksek oranını oluşturmaktadır.

Ülke tarihinin en yüksek boşanma oranları bizlere neler mi anlatıyor?

Kadınlara biçilen makbul ev kadınlığı rollerinin tutmadığını gösteriyor. Kadınları ev içine hapsetmek, türlü tahakküm ilişkileriyle ezmek, kazanılmış haklarını gasp etmek isteyen iktidarın bu politikalarının tutmadığını gösteriyor.

İşte bu panikle, işte bu yaşananların üzüntüsü ve telaşıyla 2025 yılını aile yılı ilan ettiler. Aile yılı vesilesiyle kadınları hane içine prangalamak, mutsuz evliliklere, ev içi şiddete ve tahakküme razı etmeyi amaçlıyorlar. 2024 yılının son günlerinde “Nüfus Politikaları Kurulu ve Aile Enstitüsü” kurulma kararı alındı. Cumhuriyetin ilk yıllarındaki nüfus politikalarına bezer bir AKP nüfus metodu ile ilerleniyor. Kadın bedeninin annelik kutsanarak denetim altına alınması, Kürt illerinde ise doğum kontrolüne devam edilirken, Türkiye genelinde doğurganlık hızını yükseltmeye yönelik bir politik program uygulanıyor.

2024 Ekim ayında Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, Demografik Nüfus Yüksek Kurulu’nun kurulacağını duyurmuştu: 

“Şu anda doğurganlık hızımız yüzde 1,5’e düştü. İnsanların eğitim düzeyi, gelir düzeyi yükseldikçe çocuk sayısı düşüyor. Kadınların iş gücüne girişi de etkiliyor. Bu konuda Demografik Nüfus Yüksek Kurulu oluşturacağız. Bütün boyutlarıyla bu işe bakacağız. Bir eylem planı hazırlayacağız.”

12. Kalkınma Planlarında yaşlanan nüfusun risklerine dikkat çekiliyor. Genç-dinamik nüfus yapısının korunması temel bir hedef olarak belirleniyor.

Ucuz iş gücünün üretimi üzerinden nüfus politikaları belirleniyor. Kadınların kendi bedenleri üzerinde karar verme haklarının önümüzdeki dönem daha da saldırgan, zora baskıya ve dayalı yöntemlerle gasp edileceğini ön görebiliriz.

Ucuz iş gücü ve emek sömürü demişken bu konuda kadın istihdamına yönelik güncel verileri paylaşalım:

DİSK ‘in 2025 Şubat verilerine göre geniş tanımlı işsizlik (atıl işgücü) erkeklerde yüzde 22,8 kadınlarda ise yüzde 37,2 olarak hesaplanmıştır.

Geniş tanımlı kadın işsizliği ile geniş tanımlı erkek işsizliği arasındaki fark 14,4 puandır. Her 5 kadından sadece 1’i kayıtlı ve tam zamanlı çalışabiliyor.

Adana’da ise oranlar şöyle: Erkeklerin işgücüne katılım oranı yüzde 73.8 iken kadınlarda bu oran sadece yüzde 36.3’tür.

DİSK Genel-İş EMAR Kadın Emeği Raporuna göre:

Türkiye’de istihdamda cinsiyet açığı yüzde 34,6 olarak hesaplanırken 10 milyona yakın kadın ailevi ve kişisel nedenler ve ev işleri dolayısıyla çalışma hayatına katılamıyor.

Erkeklerin İstihdama Katılımı: % 66,7

Kadınların İstihdama Katılımı: % 32,5

  • Erkeklerim istihdama katılımı, kadınların katılımından 2 kat fazla
  • Her 10 kadından sadece 3’ü çalışma hayatında
  • Her 10 kadın işçiden yalnızca 1’i sendikalı
  • Çalışan kadınların %20’ye yakını yarı zamanlı çalışıyor.
  • 10 milyona yakın kadın, ailevi ve kişisel nedenler ve ev işlerinden dolayı çalışma hayatına katılamıyor.

Türkiye’de tekstil sektörü kadınların en fazla istihdam edildikleri önemli istihdam yaratan sektör olarak öne çıkıyor. Özellikle de Adana organize sanayi merkezlerindeki tekstil atölyelerinde çalışan kadınları ve çoğunlukla şehrin merkezinde merdiven altı dediğimiz kayıt dışı tekstil atölyelerinde çalışan kadınları düşündüğümüzde bu sektörde istihdamın neredeyse tamamı kadın emeğine dayanır. Yani Adana’da tekstil sektörü neredeyse en fazla değer yaratan, patronlara en fazla kâr sağlayan bir sektör olup büyük oranda kadın emeğine dayalıdır.

Adana Sanayi Odası verilerine baktığımızda:

Adana Sanayi Odası Başkanı Zeki Kıvanç (Tekstil sektöründe faaliyet yapan Kıvanç Tekstil’in sahibi) 2024 yılında Adana’nın 3 milyar 45 milyon dolarlık ihracat gerçekleştirerek önemli bir başarıya imza attığını bildirdi. Adana sanayi verilerine göre ihracatta tekstil sektörü 521,4 milyon dolarla ikinci sırada.

Peki, bu ihracat rekorların arkasında nasıl bir sömürü düzeni var?

Birçok atölyede çalışan kadınlar, çalışma hayatında güvencesiz, kayıt dışı çalışıyorlar ve erkeklere nazaran daha kolay bir biçimde işten çıkarılıyorlar. Daha düşük ücret alan kadınlar daha uzun çalışma sürelerine, mobbinge, ayrımcılığa, tacize ve dışlanmaya maruz kalıyorlar. Hele ki merdiven altı atölyelerde çalışan kadın işçiler işyerlerinde bu sorunları çok fazla yaşıyorlar. İşte yaratılan ihracat rekorlarının arkasında kadın emeğinin katmerli sömürü düzeni var. Bu sorunlarla birlikte Adana’da yoksulluktan en fazla etkilenenler yine kadınlardır. Kadın yoksulluğu hat safhadadır.  Kadınların % 41’i asgari ücrete bile erişemiyor, yani asgari ücretin altında çalışıyor. 

Türkiye çapında direniş haritasına baktığımızda kadın işçilerin önde olduğu direnişlerin öne çıktığını görüyoruz: Hepjijet, Polonez, TKIS Blind, Temel Conta, Özak Tekstil, Agrobay.

KREŞ HAKKI

Kadınların kazanılmış hakkı olan kreşler sermayenin krizine feda ediliyor. Hatırlanacağı gibi geçtiğimiz yılın sonunda belediyelere gönderilen Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı genelgesiyle belediyelerin kreşlerinin kapatılması gündeme gelmiş ama gelen tepkiler üzerine geri adım atılmıştı. Eldeki üç beş kreş de tasarruf tedbirleri kapsamında ortadan kaldırılacaktı, tepkiden korkup şimdilik bu öneriyi geri çektiler.

Ülkemizde yaklaşık 9 milyon kadın çalışıyor.

  • Bu 9 milyon kadının 3 milyonundan fazlası çocuk büyütüp çalışıyor.
  • En az 3 milyon 200 bin çalışan kadının 15 yaş altında olan çocuğu var.
  • Yine eldeki bilgilere göre en az 1,5 milyon kadın çocuk bakımında yalnız.
  • Bir akraba desteği, bir kreş ya da tamamlayıcı başak bir kurum varlığı olmadan çocuklarıyla ilgilenip aynı zamanda çalışan 1,5 milyon kadın var. Her birinin sadece bir çocuk sahibi olduğunu varsaysak bile en az 1,5 milyon çocuk acil olarak kreşlere ihtiyaç duyuyor demektir.

Elbette kreş her kadının hakkı olduğu için kreş ihtiyacı olan çocuk sayısı bu belirttilenden çok daha fazla. 1,5 milyon kadın şu anda ülkede seçeneksiz ve büyük stres altında çocuk büyütmeye çalışıyor.

Kamusal kaynakların devasa boyutlarla yağmalandığı, kamusal hakların tek tek tasfiye edildiği ülkemizde, iktidar bile isteye kadınların kreş ihtiyaçlarına cevap vermiyor. Çünkü kadınların çaresiz bırakılarak işlerinden ayrılmaları, aile yılı kapsamında yalnızca aileleri ile ilgilenmeleri, erkeklerin işlerine gömülmeleri isteniyor. Kadınlara kreş hakları verilmiyor; çünkü akrabaları aracılığıyla bu işleri çözmelerini sürekli aileleri ile zorunlu ilişki kurmaları, tahakküm altına girmeleri isteniyor.

Adana’da da durum benzer. Çevre, Şehircilik ve iklim Değişikliği Bakanlığının genelgesiyle eldeki birkaç kreşin kapatılacağı konuşuldu ama ardından gelen tepkilerle bundan vazgeçildi. Ancak Adanalı kadınların ihtiyacı olan kreşleri açmamakta ısrar ediyorlar, kadınları zorla tahakküm altına almaya çalışıyorlar.



TR