Gebelik, kürtaj1 ve doğum. Sanıyorum son birkaç ayda bunları çok duyduk ama kadınlardan çok, kadınları görmeyenlerden duyduk. İktidar kadınları görmüyor ama aynı zamanda patriyarkal tıp da görmüyor. Muhafazakar neoliberal sağlık politikaları ile patriyarka ele ele vermiş kadınları bir kıskaca almış vaziyette.
Geçtiğimiz kasım ayında Selçuk’ta 5 çocuk yangında hayatını kaybetti. Elbette burada da gerçek sorumlular kenara bırakılarak çocukların annesi hedef alındı. Yok efendim “Bakamıyorduysa neden doğurdu?” diye. Bu cümle benim gibi bir çok kadının içinde öfke yaratmıştır. Çünkü bu sistemin alenen, bir kez daha kadınları ve yaşantılarını görmediğini gösteriyordu.
Biz bu soruya gerçek cevapları vermek için soralım o vakit, kadınlar bakamayacaklarsa neden doğuruyorlar?
Nüfus Politikaları
Kadınların hakikatine sırtını dönen bu sorunun ilk yanıtı, iktidarın nüfus politikaları kapsamında kadınlara dayattığı muhafazakâr sağlık politikalarında. (Elbette bu konuya dair konuşulması gereken birçok payda var fakat bu yazıda sadece belirli bir bölümünü ele alacağız.) Gebelikten korunmak hem patriyarkal hem de sınıfsaldır zira. Patriyarkal tıp, neredeyse tüm gebelikten korunma yollarını kadınlara dayatmaktadır. Doğum kontrol hapı kullanan ya da vazektomi2 yaptıran erkek var mıdır ya da patriarkal tıp erkekler için böyle çalışmalar yapıyor mu? Böyle bir şeyin varlığından kaç erkeğin haberi vardır? Bir kadın potansiyel olarak dokuz ayda sadece bir kez gebelik geçirebilirken erkekler bu süre içerisinde yüzlerce kez gebeliğe sebep olabilir. Bu hakikat karşısında, korunma yöntemlerinin neredeyse tek muhatabının kadınlar olması görülmemek değil de nedir?
Gebelikten korunma yöntemlerinin her biri, kadınlar için ciddi yan etkiler taşıyor. Hormonal yan etkiler, alerji, enfeksiyon, pıhtılaşma sorunları gibi daha pek çok yan etki ve risk barındırıyor ama elbette muhafazakârlaşmış neoliberal ve patriyarkal tıp, bunu da görmüyor ve duymuyor.
Korunma yöntemleri ve maliyetleri
Buraya kadar kısaca patriyarkanın etkisini değinmiş olduk. Şimdi de gebelikten korunma ürünlerinin maliyetlerine ve erişilebilir olmasına değinmemiz gerek.

Modern tıp, bugün kadınlara bariyer kontraseptif (gebeliği önlemek için kullanılan prezervatif, diyafram ve sperm öldürücü jeller), spermisit kremler (cinsel ilişki öncesi vajinanın içine uygulanan gebeliği önleyici krem), oral kontraseptifler (doğum kontrol hapları), rahim içi araç (spiral, gebeliği önlemek için kadın üreme organı olan uterusa yerleştirilen rahim içi doğum kontrol aracı), deri altı implant çubuklar (kola takılan korunma yöntemi olarak kullanılan bir tür uzun etkili doğum kontrol yöntemi), tüp ligasyonu (Tüp bağlama olarak bilinen yöntem. Yumurtalıklar ile rahim arasında yer alan fallop tüplerinin kesilerek ya da yakılarak gebeliğin önlenmesi.) gibi seçenekler sunuyor. Bu yöntemlerin hepsinin bir maliyeti var elbette, hem de yüksek bir maliyeti. Peki bunu karşılayacak ekonomik gücü olmayan kadınlar, gebelikten nasıl korunacak? Kimisi birbirlerinden öğrendikleri geleneksel yöntemler ile baş etmeye çalışacak, kimisi de kulaktan dolma bilgiler ile hayatını riske atarak gebeliği önlemeye çalışacak.
Buraya kadar bahsettiklerimiz bir yana kürtajı da konuşmamız gerek ama onu başka bir yazıda konuşacağız.
Sosyalist feminist bir tıp mümkün
Sağlık artık bir metadır. Neoliberal sağlık politikaları bedenimize de, sağlığımıza da, hastalığımıza da bir kâr biçiyor. Özellikle son yirmi yılda ivme kazanan bu politikaların koruyucu sağlığı neredeyse bitirdiğini söyleyebiliriz. Eskiden ücretsiz ve birinci basamakta erişilebilir olan birçok korunma yönteminin artık bir maliyeti var. Hâliyle bunları karşılama gücü olmayan kadınlar, doğum kontrol yöntemlerine erişemiyor. O yüzden “Bakamıyorsan doğurma!” cümlesi kadınlara yönelen bir saldırı ve nefretten başka bir şey değildir. Bu cümlede aynı zamanda kadının görünmeyen bakım emeği, yani çocuğunun bakımından tek başına sorumlu olması da görmezden geliniyor elbette.
Tablonun bu tarafından bakınca karamsarlığa ve öfkeye kapılıyoruz hâliyle, ama karamsarlığı kenara alıp öfkemizi kuşanalım. Patriyarkal tıbba müdahale ettiğimizde onun bizim bedenimize olan tahakkümüne de müdahale etmiş olacağız. Zira neoliberal patriyarkal tıbbın karşısında sosyalist feminist bir tıp da pekâlâ mümkün. Kadın bedeninin ve yaşam hakkının gasp edilmediği ve görüldüğü bir tıp mümkün. İlaç ve medikal sermayedarlar erkekler için de daha çok doğum kontrol yöntemlerini araştırmalı. (Evet hâlihazırda belli çalışmalar var fakat kadınlar için yapılanlar ile kıyaslandığında çok yetersiz.) Doğum kontrol yöntemleri ücretsiz olarak güvenceli bir şekilde sağlanmalı. Gebeliği tercih etmek ya da etmemek bir kadının hayatı için güvencesizlikler barındırmamalı.
Ama bunun için öncelikle tıbbın öznelerinin -sağlık emekçileri, hekimler, hemşireler, bakım verenler vd.- buraya, yani tıbbın işleyişine ve anlayışına yeniden bakması, esasen kadınların hakikatini görmesi gerekiyor. Sosyalist feminist perspektifle bakıp değerlendirdiğimizde kadınlar görülmüştür diyebileceğiz. Ancak bu şekilde kadınların erişebilecekleri, danışabilecekleri ücretsiz sağlık merkezlerini mümkün kılabiliriz.